...ve şehirde onca yıldan sonra,
onca karanlıktan, fakir mahallelerde sessizce uyuyan terkedilmişlik gibi
soğuklardan sonra güneşin altında yürüyorum. İstasyon geride kaldı. Çantamı
bıraktım bir vagonda. Bırakıp giden trenin notasında, dumanlara bürünmüş
bırakıp gitmelerde tek başıma, ölçülü adımlarla yürüdüm. Şarkılar geliyor
kulağıma. Dans ediyorlar. Rüzgar şarkı mı söylüyor, yoksa tarlalara giden
yoldan mı geliyor sesler çıkaramıyorum. Güçlü bir savaşçı gibi dimdik başım.
Yaralarım gizli derinlerde, anılarımı bir madalya gibi taşıyorum göğsümde. Tek
kişilik bir bandoyum şimdi, ölçülü adımlarla yürüyorum tepelerde. Evime dönüyorum.
Kulaklarımda rüzgarın şarkısı, yıllar önceki bir
günün anılarıyla yürüyorum. Aylardan Mayıs, sabahın erken saatleri, bahar. Bir
ay önce bir mektup geldi. Ben denize doğru oturmuş, gri bulutları seyrederken,
ellerimin altından rüzgar kaçıp giderken evime dönmeye karar verdim.
“Gözlerinden öperim...” diyordu mektubunda. Yıllar önce genç bir kadın beni öpmeye
gözlerimden başlamıştı. Gözleri gözlerimde öylece durup, bir an soluksuz bana
baktığını hatırlıyorum. Şimdi tepelerde tek kişilik bir bando gibi yürüyorum.
Yitip giden yılları geri getirmenin bir yolu olsaydı evime
giden tepeler kadar yüksek olurdu pişmanlıklarım. Ama biliyorum, onca yıldan
sonra yaşlanıp, ancak daha geç bir yaşın bilgeliğinde biliyorum, evime giden
yol o tepelerden geçiyor. Aylardan Mayıs, sabahın erken saatleri, bahar.
Tepelerin üzerinde tek kişilik bir bando gibi yürüyorum. Tarlalarda sevdiğim
kadın için geldim. Televizyonda değil onun gözlerinde gördüğüm dünya için geri
döndüm şimdi.
Onca yıldan sonra, gelip alsam seni, yaşanmamış günlerimiz için
aceleci bir aşkla sevsem...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder